Bazı arkadaşlarım bana okuma grubumun ne olduğunu sorarlar, buyrunuz efendim:
http://thyke.com/
Ben iki farklı alt grup ile, her ay iki kitap okumaya çalışıyorum.
Kitaplar iyidir...
18 Kasım 2013 Pazartesi
Gölgesizler, Hasan Ali Toptaş
Thyke11 ile Ekim ayında seçtiğimiz kitap Hasan Ali Toptaş'ın Gölgesizler isimli romanı.
Kitap sahibi de bendim.
Gölgesizler 1994'te, yayınlanmadan önce, Yunus Nadi Roman
Ödülü'nü almış. İlk baskısı 1995 yılında Can Yayınevi tarafından yapılmış. 2008 yılında İletişim Yayıncılık tarafından basılmaya başlamış. Ben İletişim Yayıncılık 'ın 9. baskısını (2013) okudum.
Yazar halen hayatta, memur emeklisi, Ankara'da sessiz sakin bir hayat yaşayıp kitap yazmayı sürdürüyor. Pazarlamadan, basından uzak bir hayat sürüyor, gördüğüm kadarıyla sadece edebiyat ile ilgili gazete ya da dergilerle söyleşiler yapıyor, ki çok beğendim bu tutumu.
Kitap kolay bir kitap değil, aynı anda iki farklı yerde geçen, kendi içinde 16 yıl öncesine gidip, 3 yıl öncesi ile devam eden, sonra bugüne gelen, dönüşen dolaşan bir kurgusu var. Ancak bir lezzeti de var metnin. Yani öyle yatağa girip de okumaya kalkarsanız, garanti ederim kitap suratınıza düşer, uyursunuz. Bana aynen öyle oldu bir kaç kez. Sürekli geri dönmeniz, bu neydi ne zaman gitti ne ara geri geldi izleyebilmek için b,ir kaç sayfa gerilerden okumanız gerekecek. Bunu söylerken, kitabın kendine has bir tadı olduğunu, zevk alarak okuduğumu da söylemek isterim.
Postmodern edebiyata bayılmayan, kendini zorlayarak okuyan biris olarak ben bile okuduysam, eminim azmedenler de okuyacaktır.
Yazarın yazımdaki titizliğinin örnekleri çok. Bir bölüm bir kapıdan çıkarken, öbür bölüm kapıdan girişle başlıyor gibi.
Bunun için bir akademisyenin yaptığı bir çözümlemeyi de incelemeniz eminim kitabı anlamaya yardımcı olacaktır. Ben kitabın ortalarına geldiğimde bu çözümlemeyi buldum ve bana yardımcı oldu. Bazen geri dönüp okumalarda yaptım...
Yazarın Biyografisi
Hasan Ali Toptaş, 1958 yılında Denizli'nin Çal
ilçesinde doğdu. 1975'de liseyi bitirdikten sonra Uşak Meslek Yüksek Okulu'na
girdi. 1980 öncesinin kargaşasında okula ancak bir yıl devam etti ve öğrenimini
yarıda bıraktı. Bir süre işsiz güçsüz dolaştı. 1981'de, başka çıkar yol
bulamadığı için memuriyet sınavına girdi ve Çivril Vergi Dairesi'nde veznedar
olarak çalışmaya başladı. Burada, yaklaşık beş yıl boyunca, homurdana homurdana
makbuz kesip para saydı. 1985'te Maliye Bakanlığı'nın iki yıllık kurs sınavını
kazanıp (aslında bahane edip) mesleki öğrenim görmek üzere Ankara'ya geldi.
1987'de, o güne dek çeşitli dergilerde çıkan öykülerini Bir Gülüşün Kimliği adlı kitapta topladı. 1988'de, İzzet
Kılıçlı, Cemil Kavukçu ve Tamer K. Bilgin ile birlikte Yazıt dergisinde yer aldı. Aynı yıl, Maliye Bakanlığı'nın
kursunu bitirip Sincan Vergi Dairesi'nde icra memuru olarak yeniden göreve
başladı.
1990'da ilk kitabında olduğu gibi yine maliyetini kendisi karşılayarak Yoklar Fısıltısı</I< Ölü Zaman Gezginleri adlı öykü dosyasıyla Çankaya Belediyesi ile Damar edebiyat dergisinin düzenlediği yarışmada birincilik ödülü aldı ve bu dosya Çankaya Belediyesince kitaplaştırıldı ama, önceki kitaplar gibi Ölü Zaman Gezginleri de okurla buluşamadı, kitapçılara ulaşamadı. Aynı yıl yazar, Sonsuzluğa Nokta adlı yayımlanmamış romanıyla Kültür Bakanlığının düzenlediği yarışmada mansiyon aldı. Romanını yayımlatacak yayınevi bulamayınca, artık hiçbir şey yazmayacağım diye tutup yalnızlık teması üzerine şiirsel metinler yazdı ve bu metinler Kavram Yayınlarınca kitaplaştırıldı.
Yazar, 1994 yılında Gölgesizler adlı yayımlanmamış romanıyla Yunus Nadi Roman Ödülü'nü aldı. Gölgesizler'in yayımlanmasından sonra 1996'da Kayıp Hayaller Kitabı adlı romanı yayımlandı. Ardından, yazar, Bin Hüzünlü Haz adlı romanını yazdı ve gene yayımlatacak yayınevi bulamadı. Her kapıdan geri çevrilen bu romanı, sonunda Adam Yayınları kitaplaştırma cesaretini gösterdi ve roman 1999 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülünü aldı. Ertesi yıl, aynı roman, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri tarafından en iyi roman ödülüyle ödüllendirildi.
Hasan Ali Toptaş, Sincan Malmüdürlüğü' ndeki memurluğundan emekli oldu ve roman yazıyor.
1990'da ilk kitabında olduğu gibi yine maliyetini kendisi karşılayarak Yoklar Fısıltısı</I< Ölü Zaman Gezginleri adlı öykü dosyasıyla Çankaya Belediyesi ile Damar edebiyat dergisinin düzenlediği yarışmada birincilik ödülü aldı ve bu dosya Çankaya Belediyesince kitaplaştırıldı ama, önceki kitaplar gibi Ölü Zaman Gezginleri de okurla buluşamadı, kitapçılara ulaşamadı. Aynı yıl yazar, Sonsuzluğa Nokta adlı yayımlanmamış romanıyla Kültür Bakanlığının düzenlediği yarışmada mansiyon aldı. Romanını yayımlatacak yayınevi bulamayınca, artık hiçbir şey yazmayacağım diye tutup yalnızlık teması üzerine şiirsel metinler yazdı ve bu metinler Kavram Yayınlarınca kitaplaştırıldı.
Yazar, 1994 yılında Gölgesizler adlı yayımlanmamış romanıyla Yunus Nadi Roman Ödülü'nü aldı. Gölgesizler'in yayımlanmasından sonra 1996'da Kayıp Hayaller Kitabı adlı romanı yayımlandı. Ardından, yazar, Bin Hüzünlü Haz adlı romanını yazdı ve gene yayımlatacak yayınevi bulamadı. Her kapıdan geri çevrilen bu romanı, sonunda Adam Yayınları kitaplaştırma cesaretini gösterdi ve roman 1999 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülünü aldı. Ertesi yıl, aynı roman, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri tarafından en iyi roman ödülüyle ödüllendirildi.
Hasan Ali Toptaş, Sincan Malmüdürlüğü' ndeki memurluğundan emekli oldu ve roman yazıyor.
Bu yazının oluşturulduğu
tarih itibarıyla, son romanı 2013 yılında İletişim Yayınları tarafından basılan
HEBA isimli romanıdır.
Kitaptan alıntılar
Devlet her zaman 15 yaşında olurdu, canını sıkıp bir kere küstürdün
mü, artık dönüp de yüzüne bakmazdı.(s.24)
Yoksa bu köyde herkesin bir yoku mu var diye geçirdi içinden. Belki de
doğru düşünüyordu, herkesin bir yoku vardı köyde, herkes kadar bir yoklar
sürüsü vardı da evlerde girip çöıkıyorlardı insanlar gibi, kahveye oturup çay
içiyor, tarlada çalışıyor, çınarın gölgesinde toplanıyor ve ölümlerde ağlayıp
düğünlerde oynuyorlardı. Muhtarın haberi yoktu bunlardan, hiçbiriyle
karşılaşmamıştı. Ola ki köylüler büyük bir titizlikle gizliyordu yoklar
sürüsünü, herkes kendi yokunu gizlice besliyordu. Bu konuda herkesin kendine özgü bir yöntemi
vardı belki; sözgelimi, kimi geceler boyu düş yedirirken kimi ninni içiriyordu
yokuna, kimi türkülerle masallarla besliyordu, kimi sessizliğiyle büyütüp
sesiyle uyutuyordu, kimi de kendini yedirtiyordu yiyecek diye, giyecek diye
kendini giydiryordu. Cennet’in oğlu da mektuplarla besliyordu işte; hiçkimse
dediği yokunu sözcük sözcük büyütüyordu gizlice, çiçek desenleriyle
kokulandırıp kuş resimleriyle dillendiriyordu. (s.90 – 91)
Muhtar Cennet’in oğlunu düşünüyordu. Artık ona gore o da bir yok’tu;hem
de yokolma yöntemiyle şimdiye kadarkilerden oldukça farklıydı. O ne Asker Hamdi
ve ailesi gibi ansızın kaybolmuş, ne cerci gibi gelip geçmiş, ne Aynalı Fatma
gibi dağlara yürüyüp gitmiş, ne de Güvercin gibi uçmuştu… Hatta Cıngıl Nuri
gibi ruhum sıkılıyor diyerek yılların arkasına da kaçmamıştı. Gözgöre gore yok
olmuştu o; kendi görünürlüğünün derinliklerine çekilmişti. (s.100)
Notos Öykü‘nün 42. sayısında (Ekim-Kasım
2013) yer alan Hasan Ali Toptaş söyleşisinden :
"Heba‘daki
Sınır bölümünü çalışırken şöyle bir cümle yazdım: “Sadece Suriye topraklarından
değil, belki yedi sekiz Kalaşnikofla Türkiye tarafından da ateş ediliyordu
mevzideki nöbetçilerin üzerine.” Bu cümleyi yazdım ama bir türlü üzerime
sinmedi. Neden sinmediğini de anlayamadım. Cümlenin lafzına ve ruhuna defalarca
baktım, sesli okudum, sessiz okudum, sonra acaba yakınındaki bir cümlenin
tatsızlığı onun üzerine mi düşüyor diye önündeki ve arkasındaki cümleleri de
kontrol ettim ama olmadı. Bir türlü bulamadım bu cümledeki yanlışı. Birkaç
sayfa ilerlemiştim ama aklım hâlâ o cümledeydi. Üç dört gün sonra, birden
yanlışı buldum. Yanlış olan şuydu; cümle bize, mevzideki nöbetçilerin üzerine
her iki taraftan da ateş edildiğini, başka bir ifadeyle, nöbetçilerin iki ateş
arasında kaldığını söylüyordu ama cümlede yer alan nöbetçiler iki ateş arasında
değildi, cümlenin sonunda duruyorlardı. Hemen düzelttim tabii ve cümle romanın
240. sayfasında şu şekilde yer aldı: “Sadece Suriye topraklarından değil,
mevzideki nöbetçilerin üzerine belki yedi sekiz Kalaşnikofla Türkiye tarafından
da ateş ediliyordu.”
Radikal’den bir Söyleşi : http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=224685
Ve yine Radikal’den Hasan Ali Toptaş Testi
: http://www.radikal.com.tr/kitap/hasan_ali_toptas_testi-1056446
17 Kasım 2013 Pazar
HERŞEY SENDE GİZLİ
HERŞEY SENDE GİZLİ
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...
Can Yücel
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)