19 Haziran 2017 Pazartesi

Antik Dünyanın 8  Etkileyici Kütüphanesi



Antik Dünyanın 8  Etkileyici Kütüphanesi:

1- Asurbanipal Kütüphanesi @ Ninive, Irak.
2- İskenderiye Kütüphanesi @ İskenderiye, Mısır.
3- Bergama Kütüphanesi @ Bergama, Türkiye.
4- Papyri Villası @ Napoli, İtalya.
5- Trajan Kütüphanesi @ Roma, İtalya.
6- Celsus Kütüphanesi @ Efes, Türkiye.
7- Konstantinopolis Kütüphanesi @ İstanbul, Türkiye.
8- Beyt'ül Hikmet Kütüphanesi @ Bağdat, Irak.

Ne varsa Mezopotamya ve Akdeniz'de var... 3 tane eski - büyük kütüphane de ülkemizde imiş...

Yazının aslını buradan okuyabilirsiniz:
http://www.history.com/news/history-lists/8-impressive-ancient-libraries

3 Nisan 2017 Pazartesi

2017'de Neler Okuyorum?

Tabi ki Açık Öğretim Tarih Bölümü (1.sınıf ) kitapları. Bunun yanında fırsat bulabildikçe başka kitaplar da okumaya çalışıyorum...



1 - Bizans'ta Kayıp Zaman,  Mehmet Coral  ( on numara beş yıldız )
2 - Yesrib'de Bahar, Ahmed 'Abd Waliyy Vincenzo
3- Casus, Paulo Coelho


4- Yaz Üçgeni, Güven Turan (thyke6 'nın seçimi)
5- Devlet-i Aliyye, Klasik Dönem (1302-1606). Halil İnalcık



6- Haymatlos Dünya Bizim Vatanımız, Kemal Yalçın ( bu yazın bir numarası )



















7- Osmanlıca çalışmam gerektiğinden, bunlar hep elimin altında...



8- Trendeki Kız,  yaz için kitap..











9- Carlo Levi, İsa Bu Köye Uğramadı  ( Thyke6 Temmuz Seçimi, Deniz )
10- Günter Grass, Teneke Trampet ( Thyke6 Ağustos seçimi,  kitap sahibi benim )











11- Selçuklu'nun Şifreleri, Talha Uğurluel. ( Dersleri de unutmayalım değil mi ? )
12- Harold Lamb, Hayyam... ( Bu kitabın çevirmenini kara listeye alıyorum. Ayrı bir yazı yazarım bir gün... PES... )

1 Nisan 2017 Bugün Geri Kalan Hayatımın İlk Günü


3 Kasım 2015 Salı

Everbody Knows by Leonard Cohen


Herkes Biliyor
Herkes biliyor zarların hileli olduğunu.
Herkes biliyor iyilerin kaybettiğini.
Herkes biliyor dövüş önceden ayarlanmıştı.
Yoksullar yoksul kalır , zengin zenginleşir.
İşler böyledir. Herkes biliyor..
Herkes biliyor teknenin su aldığını.
Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini.
Herkeste babaları ya da köpekleri biraz önce ölmüş gibi buruk bir his var. Herkes cebi için konuşuyor.
Herkes biliyor..
Herkes biliyor anlaşmanın hileli olduğunu. Yaşlı siyah Joe senin kurdelelerin ve fiyonkların için hala pamuk topluyor. Herkes biliyor..

Leonard Cohen


Songwriters: Leonard Cohen, Sharon Robinson

Lyrics:
Everybody knows that the dice are loaded
Everybody rolls with their fingers crossed
Everybody knows that the war is over
Everybody knows the good guys lost
Everybody knows the fight was fixed
The poor stay poor, the rich get rich
That's how it goes
Everybody knows

Everybody knows that the boat is leaking
Everybody knows that the captain lied
Everybody got this broken feeling
Like their father or their dog just died

Everybody talking to their pockets
Everybody wants a box of chocolates
And a long stem rose
Everybody knows

Everybody knows that you love me baby
Everybody knows that you really do
Everybody knows that you've been faithful
Ah give or take a night or two
Everybody knows you've been discreet
But there were so many people you just had to meet
Without your clothes
And everybody knows

Everybody knows, everybody knows
That's how it goes
Everybody knows

Everybody knows, everybody knows
That's how it goes
Everybody knows

And everybody knows that it's now or never
Everybody knows that it's me or you
And everybody knows that you live forever
Ah when you've done a line or two
Everybody knows the deal is rotten
Old Black Joe's still pickin' cotton
For your ribbons and bows
And everybody knows

And everybody knows that the Plague is coming
Everybody knows that it's moving fast
Everybody knows that the naked man and woman
Are just a shining artifact of the past
Everybody knows the scene is dead
But there's gonna be a meter on your bed
That will disclose
What everybody knows

And everybody knows that you're in trouble
Everybody knows what you've been through
From the bloody cross on top of Calvary
To the beach of Malibu
Everybody knows it's coming apart
Take one last look at this Sacred Heart
Before it blows
And everybody knows

Everybody knows, everybody knows
That's how it goes
Everybody knows

Oh everybody knows, everybody knows
That's how it goes
Everybody knows

29 Ocak 2014 Çarşamba

Ne Okudum? 2014

Ocak
1- Daha, Hakan Günday, T6 Neslihan
2- Öfkeli Yıllar, Altan Öymen
3- Toplum Böceği,  Kerem Işık, T6 Mine

Şubat
4- İhtilal Yılları, Altan Öymen
5- Anneannem, Fethiye Çetin, T11 Gülüzar
6-

UYAN

Hadi uyan 
Gün ışığı çilemeye başladı başucunda 
Denizler bir mavilik edindi günden 
Seher yeline uyup kuşlar tüneğine uçtu 
Bu türküyü dinlemeyecek misin 
Hadi uyan 
Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın 
İlkyazlar sıcağı biriksin yüreğine 
Yoksul olsan da uyan 
Garip olsan da uyan 
Madem ki güzelsin, güzeli yaşatmak için 
Madem ki iyisin, iyiliği yaşatmak için 
Madem ki umutlusun, umudu yaşatmak için 
Hadi uyan 
Denizi dinle yaşamak desin 
Toprağı dinle barışmak desin 
Göğü dinle sevişmek desin 
Bir plak konmuş gramofona 
İşte aşk, işte özlem, işte savaşmak gücü 
Uyan diyor, uyansana 
Hadi uyan 
Sevdiğim uyan 
N'olur uyan



Metin Eloğlu


18 Kasım 2013 Pazartesi

THYKE Okuma Grupları

Bazı arkadaşlarım bana okuma grubumun ne olduğunu sorarlar, buyrunuz efendim:
 

http://thyke.com/

Ben  iki farklı alt grup ile, her ay iki kitap okumaya çalışıyorum.

Kitaplar iyidir...

Gölgesizler, Hasan Ali Toptaş



Thyke11 ile Ekim ayında seçtiğimiz kitap Hasan Ali Toptaş'ın Gölgesizler isimli romanı.
Kitap sahibi de bendim.

Gölgesizler 1994'te, yayınlanmadan önce, Yunus Nadi Roman Ödülü'nü almış. İlk baskısı 1995 yılında Can Yayınevi tarafından yapılmış. 2008 yılında İletişim Yayıncılık tarafından basılmaya başlamış.  Ben İletişim Yayıncılık 'ın 9. baskısını (2013) okudum.

Yazar halen hayatta, memur emeklisi, Ankara'da sessiz sakin bir hayat yaşayıp kitap yazmayı sürdürüyor. Pazarlamadan, basından uzak  bir hayat sürüyor, gördüğüm kadarıyla sadece edebiyat ile ilgili gazete ya da dergilerle söyleşiler yapıyor, ki çok beğendim bu tutumu.

Kitap kolay bir kitap değil,  aynı anda iki farklı yerde geçen, kendi içinde 16 yıl öncesine gidip, 3 yıl öncesi ile devam eden, sonra bugüne gelen, dönüşen dolaşan bir kurgusu var. Ancak bir lezzeti de var metnin. Yani öyle yatağa girip de okumaya kalkarsanız, garanti ederim kitap suratınıza düşer, uyursunuz. Bana aynen öyle oldu bir kaç kez. Sürekli geri dönmeniz, bu neydi ne zaman gitti ne ara geri geldi izleyebilmek için b,ir kaç sayfa gerilerden okumanız gerekecek. Bunu söylerken, kitabın kendine has bir tadı olduğunu, zevk alarak okuduğumu da söylemek isterim. 
Postmodern edebiyata bayılmayan, kendini zorlayarak okuyan biris olarak ben bile okuduysam, eminim azmedenler de okuyacaktır.
Yazarın yazımdaki titizliğinin örnekleri çok. Bir bölüm bir kapıdan çıkarken, öbür bölüm kapıdan girişle başlıyor gibi.
Bunun için bir akademisyenin yaptığı bir çözümlemeyi de incelemeniz eminim kitabı anlamaya yardımcı olacaktır. Ben kitabın ortalarına geldiğimde bu çözümlemeyi buldum ve bana yardımcı oldu. Bazen geri dönüp okumalarda yaptım...


Yazarın Biyografisi
Hasan Ali Toptaş, 1958 yılında Denizli'nin Çal ilçesinde doğdu. 1975'de liseyi bitirdikten sonra Uşak Meslek Yüksek Okulu'na girdi. 1980 öncesinin kargaşasında okula ancak bir yıl devam etti ve öğrenimini yarıda bıraktı. Bir süre işsiz güçsüz dolaştı. 1981'de, başka çıkar yol bulamadığı için memuriyet sınavına girdi ve Çivril Vergi Dairesi'nde veznedar olarak çalışmaya başladı. Burada, yaklaşık beş yıl boyunca, homurdana homurdana makbuz kesip para saydı. 1985'te Maliye Bakanlığı'nın iki yıllık kurs sınavını kazanıp (aslında bahane edip) mesleki öğrenim görmek üzere Ankara'ya geldi. 1987'de, o güne dek çeşitli dergilerde çıkan öykülerini Bir Gülüşün Kimliği adlı kitapta topladı. 1988'de, İzzet Kılıçlı, Cemil Kavukçu ve Tamer K. Bilgin ile birlikte Yazıt dergisinde yer aldı. Aynı yıl, Maliye Bakanlığı'nın kursunu bitirip Sincan Vergi Dairesi'nde icra memuru olarak yeniden göreve başladı.

1990'da ilk kitabında olduğu gibi yine maliyetini kendisi karşılayarak Yoklar Fısıltısı</I< Ölü Zaman Gezginleri adlı öykü dosyasıyla Çankaya Belediyesi ile Damar edebiyat dergisinin düzenlediği yarışmada birincilik ödülü aldı ve bu dosya Çankaya Belediyesince kitaplaştırıldı ama, önceki kitaplar gibi Ölü Zaman Gezginleri de okurla buluşamadı, kitapçılara ulaşamadı. Aynı yıl yazar, Sonsuzluğa Nokta adlı yayımlanmamış romanıyla Kültür Bakanlığının düzenlediği yarışmada mansiyon aldı. Romanını yayımlatacak yayınevi bulamayınca, artık hiçbir şey yazmayacağım diye tutup yalnızlık teması üzerine şiirsel metinler yazdı ve bu metinler Kavram Yayınlarınca kitaplaştırıldı.

Yazar, 1994 yılında Gölgesizler adlı yayımlanmamış romanıyla Yunus Nadi Roman Ödülü'nü aldı. Gölgesizler'in yayımlanmasından sonra 1996'da Kayıp Hayaller Kitabı adlı romanı yayımlandı. Ardından, yazar, Bin Hüzünlü Haz adlı romanını yazdı ve gene yayımlatacak yayınevi bulamadı. Her kapıdan geri çevrilen bu romanı, sonunda Adam Yayınları kitaplaştırma cesaretini gösterdi ve roman 1999 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülünü aldı. Ertesi yıl, aynı roman, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri tarafından en iyi roman ödülüyle ödüllendirildi.

Hasan Ali Toptaş, Sincan Malmüdürlüğü' ndeki memurluğundan emekli oldu ve roman yazıyor.


Bu yazının oluşturulduğu tarih itibarıyla, son romanı 2013 yılında İletişim Yayınları tarafından basılan HEBA isimli romanıdır.



Kitaptan alıntılar

Devlet her zaman 15 yaşında olurdu, canını sıkıp bir kere küstürdün mü, artık dönüp de yüzüne bakmazdı.(s.24)

Yoksa bu köyde herkesin bir yoku mu var diye geçirdi içinden. Belki de doğru düşünüyordu, herkesin bir yoku vardı köyde, herkes kadar bir yoklar sürüsü vardı da evlerde girip çöıkıyorlardı insanlar gibi, kahveye oturup çay içiyor, tarlada çalışıyor, çınarın gölgesinde toplanıyor ve ölümlerde ağlayıp düğünlerde oynuyorlardı. Muhtarın haberi yoktu bunlardan, hiçbiriyle karşılaşmamıştı. Ola ki köylüler büyük bir titizlikle gizliyordu yoklar sürüsünü, herkes kendi yokunu gizlice besliyordu.  Bu konuda herkesin kendine özgü bir yöntemi vardı belki; sözgelimi, kimi geceler boyu düş yedirirken kimi ninni içiriyordu yokuna, kimi türkülerle masallarla besliyordu, kimi sessizliğiyle büyütüp sesiyle uyutuyordu, kimi de kendini yedirtiyordu yiyecek diye, giyecek diye kendini giydiryordu. Cennet’in oğlu da mektuplarla besliyordu işte; hiçkimse dediği yokunu sözcük sözcük büyütüyordu gizlice, çiçek desenleriyle kokulandırıp kuş resimleriyle dillendiriyordu. (s.90 – 91)

Muhtar Cennet’in oğlunu düşünüyordu. Artık ona gore o da bir yok’tu;hem de yokolma yöntemiyle şimdiye kadarkilerden oldukça farklıydı. O ne Asker Hamdi ve ailesi gibi ansızın kaybolmuş, ne cerci gibi gelip geçmiş, ne Aynalı Fatma gibi dağlara yürüyüp gitmiş, ne de Güvercin gibi uçmuştu… Hatta Cıngıl Nuri gibi ruhum sıkılıyor diyerek yılların arkasına da kaçmamıştı. Gözgöre gore yok olmuştu o; kendi görünürlüğünün derinliklerine çekilmişti. (s.100)


Notos Öykü‘nün 42. sayısında (Ekim-Kasım 2013) yer alan Hasan Ali Toptaş  söyleşisinden :

"Heba‘daki Sınır bölümünü çalışırken şöyle bir cümle yazdım: “Sadece Suriye topraklarından değil, belki yedi sekiz Kalaşnikofla Türkiye tarafından da ateş ediliyordu mevzideki nöbetçilerin üzerine.” Bu cümleyi yazdım ama bir türlü üzerime sinmedi. Neden sinmediğini de anlayamadım. Cümlenin lafzına ve ruhuna defalarca baktım, sesli okudum, sessiz okudum, sonra acaba yakınındaki bir cümlenin tatsızlığı onun üzerine mi düşüyor diye önündeki ve arkasındaki cümleleri de kontrol ettim ama olmadı. Bir türlü bulamadım bu cümledeki yanlışı. Birkaç sayfa ilerlemiştim ama aklım hâlâ o cümledeydi. Üç dört gün sonra, birden yanlışı buldum. Yanlış olan şuydu; cümle bize, mevzideki nöbetçilerin üzerine her iki taraftan da ateş edildiğini, başka bir ifadeyle, nöbetçilerin iki ateş arasında kaldığını söylüyordu ama cümlede yer alan nöbetçiler iki ateş arasında değildi, cümlenin sonunda duruyorlardı. Hemen düzelttim tabii ve cümle romanın 240. sayfasında şu şekilde yer aldı: “Sadece Suriye topraklarından değil, mevzideki nöbetçilerin üzerine belki yedi sekiz Kalaşnikofla Türkiye tarafından da ateş ediliyordu.”



Radikal’den bir Söyleşi :  http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=224685

Ve yine Radikal’den Hasan Ali Toptaş Testi : http://www.radikal.com.tr/kitap/hasan_ali_toptas_testi-1056446




17 Kasım 2013 Pazar

maharet

Maharet hakikati bulmaya çalışırken, yola yoldaş bulmaktır.
Yanlış yol yoktur, yanlış yoldaş vardır.
Ruhunu güzelliğe götüreni bulmuşa ne mutlu!

Şems
 

HERŞEY SENDE GİZLİ

HERŞEY SENDE GİZLİ

Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..

Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.

Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...

Can Yücel